37075 entry daha
  • kpss'ye çalışmakfan kafayı çizmiş olabilirim. hatta ihtimalden fazlası var. sanırım baya baya devreleri yaktım. terimler, kavramlar, olaylar ve sayılar havada uçuşuyor ve birbirlerine girdiler. bildiğin yaşıyorum içinde kayboluyorum kitapların lan. çok acayip yerlere dalıyorum ve hayal gücüm yırtıldı. aynen yazacağım hatta şimdi. bu kafayı dar zamanda sınava çalışan ortalama bireylerle paylaştığımı sanıyorum. isyanımın hatırasını kpss zulmüne maruz kalan bireylere hediye ediyorum. diğer dostlar için bu entry fazla bir şey ifade etmeyebilir. geçiniz.

    ayrıca şu müzikle okumanız tavsiyemdir: doğru enerji bu

    bugün kafamın içinde malazgirt savaşı vardı. meiji restorasyonundan çıkan japon ordusunu getirdim anadolu önlerine. sene x'li i'li yıllardan biri yine. düşman ile, alüvyal topraklardan oluşan bir delta ovasında karşılaştık. bağıl nem her zaman olduğu gibi aleyhimizeydi. karasal iklim'in çetin şartları hepimizi zorluyordu.

    ordumun dizilişini özenle ayarladım. sağ sancak fıstıkçı şahap adında ihtiyar ama tecrübeli bir komutana emanetti. sol sancağı hırsıyla dikkatimi çeken genç adlof hitler'e verdim. ortadan hücum görevi ise elbette en güvendiğim adamım mete han'ın oldu. (biraz simetriyle bozmuş gerçi askerleri onar onar dizmeye kalkarak çok vakit kaybettirdi)

    zamanında abbasi halifesini, şii büveyhoğullarının baskısından kurtardığımdan araplar da bizim saflarımızdaydı. (boğazları durmadı ibnelerin, atları yediler artık hepimiz piyadeyiz)

    şafak vakti düşman fohn rüzgarını da arkasına alarak hüloooğğğ nidalarıyla hücuma kalktı. çok zor anlar yaşadık ve yaşattık. bizi en çok zorlayan ise, düşman generallerinden şeyh said oldu. üstün bölme ve bölünebilme bilgisi had safhada olan bu komutan bölge coğrafyasına da oldukça hakimdi.

    çatışmanın en kritik olduğu anda dahi anlamındaki de'yi kaybettik. kendisi ordudan fazla uzaklaştığı için yalnız kaldı ve kahramanca can verdi. fedakarlığı elbette hatırlanacak. cesedini seyyit onbaşı arka saflara taşıdı. vasiyeti üzerine bedenini toprağa vermedik, geri götüreceğiz. orta asya'ya dönünce kendisine anası mezar dikecekmiş.

    özgür yunankuvvetlerini emrine verdiğim pisagor beni fena halde hayal kırıklığına uğrattı. sahip olduğu askerlerin neredeyse tamamı çarpanlarına ayrılarak feci şekilde can verdiler.

    aslında karesioğulları ile de anlaşmıştım. ancak malazgirt'e donanmalarıyla gelmeye kalkıp iskenderun limanında sıkışıp kalmışlar. (çok sonradan, demir çelik işine girip iskenderun'u geliştirdiklerini ve ithalat ile köşe olduklarını öğreneceğim. )

    ayrıca gazneli mahmut da yardım çağrımı geri çevirdi. hindistan'a 16* sefer daha düzenleyecekmiş. yemedi demiyor da. (sanırım hintli bir hatun yapmış, uzak mesafe ilişkisini kaldıramıyor.)

    bu arada düşman ateşli silahları da bulmuş. casuslarımdan osman (gençten bi' çocuk), düşmanın elinde bazuka gördüğüne yemin ediyor. ben sadece uzilere hedef oldum bir ara. ama tabii kıvraklığım ve zekam sayesinde yakınımda karekök içinde duran bir 9'u çıkarıp içine gizlenerek siper aldım ve kurtuldum.

    dördüncü günün sonunda düşmanla barış şartlarını konuşmak için bir ateşkes ilan ettik. yorgun olan askerlerimin de buna ihtiyacı vardı.
    düşmanın talepleri elbette kabul edilemezdi. çağlar boyu savaşmalıydık ki gelecekte tarih diye bir ders olursa çalışanların kafası sikilsindi.

    kapitülasyon diye bir şeyden bahsedip durdular. bir de ipek yolunun denetimini kendilerine bırakmamızı talep ettiler. bana gelişinin zaten `2.(5x + 3) + 8 = 34` olduğunu ve zararına bırakamayacağımı belirtince zaten savaşa devam etmeyi tercih ettiler. hem zaten jeopolitik konumundan dolayı yozgat bizim olmalıydı. aksini hiç düşünmedik.

    ilginçtir; müzakereler sırasında, bir ingiliz generali beliriverdi. kuzey ırak petrolünü, güneşin batmadigi imparatorluk adına istiyorlarmış. anlam veremediğimiz bu adam ve isteğine benden önce başdanışmanım ömer hayyam cevap verdi: "siktir git lan buradan"
    bozulan general beş çayını istanbulda içeriz tehditini savurarak uzaklaştı. (banane amk bizanslılar düşünsün)

    ha bir de, görüşmenin sonlarına doğru ismet inönü adında birisini daha ağırladık. nereden geldiğini bilmediğimiz bu adam feyizli bir abiye benziyordu. hoş beşten sonra on iki ada dediği bir yerlerle ilgili bir süre kendince konuştu. zaten kimse de kendisini takmayınca kısa sürede küsüp uzaklaştı.

    uzun süren çatışmaların sonunda gözle görülür bir farkla galip geldik. lakin kazın ayağı öyle değilmiş.
    danışmanım ömer'in bana durumu anlatması ile yıkılmıştım. "almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık"

    en azından bu savaşa gelirken yanımızda bolca kağıt ve matbaa getirdik. (malız biz çünkü)
    bu da batı medeniyetine katkımız olsun. ileride rönesansreformdu bir şeyler yaparsınız neme lazım.

    savaştan sonra yanıma alabildiğim tüm türkler ile doğuya hareket ettik. buz tutmuş olan bering boğazını geçerek sonraları sizin amerika diyeceğiniz topraklara vardık. (yola çıkarken isminin enver paşa olduğunu söyleyen bir adam zorlu kış şartlarında bize rehberlik edebileceğini belirtti. nedense güvenmek istemedim.)
    sizler bizi ileride kızılderililer olarak tanıyacaksınız.

    hayat bazen yerleşik hayata ilk geçen türkler olarak nam yapan uygurlar'ın göç destanını yazması kadar saçma...
  • zaten püre olmuşum, bir de üzerime pul biber serpiştiriyorum. safi zararım kendime. anca üzülüyoruz sözlük.
  • belki okur belki okumaz bilmiyorum . okursa belki biraz anlar beni okumazsa ben içimi dökmüş olurum.
    başkalarının yaptıklarından dolayı 5 gündür aramızdaki şeyi ben bile anlamıyorum . ben bişey demediğim söylemediğim yapmadığım halde neden böyle. ne eksik geliyo neyi eksik yapıyorum sen bişey demeyerek beni mi cezalandırıyosun bilmiyorum ama artık bence durup düşünme vakti . gercekten hiç üzülmüyo musun gerçekten hakettiğimi mi düşünüyosun o yüzden mi böyle devam ediyor. artık farkına vare lütfen olanların davranışlarının ne kadar üzdüğün ne kadar üzüldüğünün . eğer kendine bile itiraf edemediğin bişey varsa bence oturup önce onu düşünmen gerekir ben beklerim
  • çayı iki şekerle, nescafeyi 4 şekerle içmekten utanıyorum sözlük.

    bu sebepten odamda misafirim varken istediğim çayın ve kahvenin şekeri karıştırılmış getirilir.
  • bir entry'yi çok beğenince şükela butonuna en az 25 kez basmazsam içim rahat etmiyor. "diego dur allah'ını seversen zaten ortalık karışık" yazısını görüyorum ve 10 saniye sonra butona tekrar basmaya başlıyorum. şükela fetişisti oldum galiba.
  • evi bok götürüyor.
  • akşam saatlerinden beri apartmanda öyle iğrenç bir koku var ki, geçmedi bir türlü. bodruma indim kedi mi öldü diye ama yok bir şey. 2 tane oda spreyi, çeşitli oda kokuları filan koydum antreye, kapının altına şu sıcaklık kaybını önleyen uzun şeyden koydum, fayda etmiyor. komşulardan biri hakk'ın rahmetine kavuştu zannımca. sabah hâlen geçmemiş olursa çalacağım valla herkesin zilini.
  • nasil ozledim kokusunu icime ceke ceke opmeyi.
    opulmeyi..
  • bir şeyi yaparken hep doğru yapıp yapmadığımdan şüphe ediyorum. asla kendime güvenmiyorum.

    he bi de her şeye çabuk heves edip çabuk vazgeçme sorunsalı var
  • sevmek güzeldir, değil mi? sevmek güzelleştirir, iyileştirir, huzur verir. sevmek mutluluktur. sevebildiğin için varsındır.

    varlığımı tanımlarken ilk söyleyeceğim sevdiğim olurdu. kimim ben? bilmem. seviyorum. ne kadar yüceltici, yükseltici bir şeydir sevmek. ne kadar genişletir insanı, içine bir başka ruh üfler insanın.

    seviyorum. sevmem için hiçbir dayanak yok. başka çarem olmadığından seviyorum. ya da bu şekilde var olmak hoşuma gidiyor, bilmiyorum. ben de sevdiğim için mutlu olmak istiyorum ama. niye olamıyorum?

    hiç sevdiğiniz insanı sevmeye nasıl cüret ettiğinizi düşündünüz mü? benim tek düşünebildiğim bu şimdilerde. kimim ben, ne hadle onu seviyorum? onun varlığından ne hakla mutlu oluyorum? ne hakla onun mutluluğunu diliyorum? ondan habersizce neyime dayanarak onu hayatım yapıyorum ben ya? sevgimden korkuyorum. sevgim yüzünden aşağılanmaktan, değersizleşmekten, hiçleşmekten korkuyorum. çok kızgınım hayata. neden onu sevdiğim için mutlu olmak yerine onu sevdiğim için böylesine ıstırap çekmek zorundayım?

    hayır, kendimi değersiz gördüğümden değil bu. sadece korkuyorum, benim hislerimi bilse bana daha bile yabancılaşır, hatta belki benim varlığıma bile dayanamaz diye korkuyorum. ben dünyayı bir yana, onu bir yana koyarken onun için bir hiç olduğumu bilmek, sorun o da değil ki... yalnızca sevdiğim için aşağılanmak istemiyorum. yalnızca onu sevdiğim için beni mahvetmesin istiyorum.

    allah kahretsin. keşke hiç sevmeseydim seni. keşke hiç tanımasaydım.
237795 entry daha
hesabın var mı? giriş yap